|
Tarikat Nedir?
Yolcuyu varması gereken noktaya, müridi mürşidine, parçayı bütüne kavuşturan yoldur.
Değişik ve çeşitli şekillerde görünür fakat hakikat cihetiyle birdir. Hepsine birden Tarikat-ı Muhammediye denir.
Kâbe’ye giden bir çok yol vardır ama varılacak nokta birdir. Bu yollar hacca niyet eden kimsenin bulunduğu yere göre uzun, kısa, güç veya kolay olabilir. Tarikler de böyledir ki sâlikin ezelî istidadına göre güç veya kolay olabilir.
Bu yolda kâmil insanın yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. Kâmil insanların çokluğu ise hakikatteki birliklerine mâni değildir. Onların arasında da fark yoktur, tıpkı Kur’an-ı Kerîm’de “Resuller arasında fark yoktur “ buyurulduğu gibi.
Netice şudur ki dünyaya gelmekten maksat bu yetiştirici, tamamlayıcı kâmil kişiyi bulup terbiyesine girmektir. İş Kadirîlik, Rifâîlik, Mevlevîlikte değil insan bulmaktadır. O insan bulundu mu herşey bulundu demektir. Yeter ki onu kendimize rehber ve imam edelim.
Tarikat Hz. Mevlânâ’ya göre kanlı bir yoldur. Orada can vermek de her kişinin kârı değil er kişinin kârıdır.
Tarikat akıl dışı bir yoldur. Eğer her dava her müşkül akıl ile halledilmiş olsaydı peygamberlere ve mürşitlere lüzum kalır mıydı?
Tarikat yolu aşk yoludur, akıl işi değildir.
Tarikatın bir mânâsı da çekildiği yöne doğru kulluk etme ihtiyacıdır. Çekiliş ve muhabbet olgun ruh kârıdır. Yani bir insan başka bir insana tâbi olup ondan şifalanmaya muhtaçtır (insanlığın gerekçesi kendinden daha üstün bir insanı bulup onun önünde diz çökmektir). Nietzsche de aynı istek yüzünden ızdırap çekip aklî muvazenesini kaybetmiştir.
Tarikat tevhid ilmini öğrenmek için kurulmuş bir cemiyettir. Hasılı tarikatın varmak istediği nokta tevhiddir.
Cezbetmek, cezbedilmek ve cezbedilenin de kendisini cezbedene muhabbet ve itaati, tarikat denilen yolun esasıdır. Sevgiliye varmak için cezbedenin gittiği yolu takiptir. Fakat bu yolda aşka istidat aynı değildir. Dünyada her şey yanar, taş bile; fakat bir taşın yanış istidadı ile odunun, gazın hele alkolün yanma kabiliyeti bir midir?
Zor bir yol olan tarikatten insanı alakoyan şeytanın “Bu yol kanlı yoldur, burada ölüm vardır” diye bağırışlarıdır. Fakat kişi Hak erbabı ise “Ko ölürsem ben öleyim” der ve bu yolda ilerler. Ancak tarikat gerçeğine sarılan kişinin maddî vücudu önemini kaybeder.
Gerçek tarikat, insanı gönül sahibinin gönlüne götüren yoldur.Çünkü ancak gönül sahibinin gönlüyle insan ahlâkını tasfiye eder.
Tarikat, kendinden sefer edip kendiliksiz kendine gelmek demektir, yani kendini silip kayıtsız şartsız sevgiliye ulaşmaktır.
Tarikat var gibi görünen vücudun yok olduğunu bilmek ve Hakk’ın zenginliğine vâsıl olmasını sağlamaktır.
Tarikat, irfân-ı Muhammedî (her yerde Allah’ı görmek) demektir. Kerâmet göstermek demek değildir. Zaten ehlullahın varlığı kerâmettir. Ayrıca mucizenin iman sebebi olmadığının en büyük delili Ebu Cehildir. İman sebebi olan cinsiyettir. Eğer ruhları aynı cinsten değilse birbirlerine iman etmezler.
Tarikat zikir veya ibadet değildir. Kâmil mürşidi bulup önünde yok olmaktır.
Tarikat hiç bir ahlâkî kanunun sağlayamadığı ruh ve kalb birliğini imar eder.
Tarikatin mânevî yönü ruhları temizleyip kemâle sevketmek ve insanlığı buldurmaktır. Maddî yönü ise mevki farkı gözetmeksizin insanları birbirine yardım edecek ve arka olacak kardeşler haline getirmesidir. Tarikatte diğerinden üstün olan daha olgun, daha vefakâr ve daha sadık olandır.
Tarikat âleminde Hakka giden iki yol vardır. Biri kuldan Hakka yani çalışma ve gayret yolu, diğeri Hak’tan kula yani aşk yoludur. Sade ibadetle gidenin işi zordur ama aşk ehlinin gerçek aşkı bulduktan sonra maddî varlığa ihtiyaçları kalmaz. Tenin ve bedenin zaaflarından aşklarının ateşine noksanlık gelmez, çünkü onlar Allah’ın cezbe bineğine binmiş olarak kendi makam ve menzillerinde seyrederler.
Tarikat ehli üç kısımdır. Biri akıl sahipleri olup halkı zahir, Hakkı bâtın görürler. Diğeri göz sahipleri olup Hakkı zahir, halkı bâtın görürler. Üçüncüsü de saadet sahipleridir ki; bunlar halka da Hakka da hitap etseler yalnız Hakla konuşurlar. Korku ve hüzün bilmeyen kullar Allah’ı seven halka ise şefkat, merhamet, af, hilm ve sabır ile muamele edip ne kimseden incinen ne de kimseyi inciten kullardır.
Dervişlik yani tarikat ehli olmak, sırf tekke ile olmaz insanlıkla ve doğru insanı bulmakla olur. Bu da ruhun safiyete ermesi ve cismânî hırslardan kurtulması demektir.
Cebir iki türlüdür. Şeytânî cebir; tamamen nefsânî arzulara tâbi olmak demektir. Rahmânî cebir ise tarikat ehlinin süluklerin yolunun orta yerinde olur ve Allah’ın istediği üzere hareket etmeye çalışırlar.
Tarikat ehli itirazı hayatından kaldırır ve tevhidin sükut olduğunu bilir. Ama anlamak, emin olmak için sorması gerekeni sorar.
Köke merbut olan kimse yani tarikatte yol almaya başlamış olan kimse, mevki ve bilgi sahibi kimselerden çok daha üstündür.
Tarikatın irfan basamağı “Lâ ilâhe illallah”tır. Tarikat erbabının kesretle meşgul olmaya sevk olunuşunun sebebi, Allah’ın onu yoluna sadık mı diye imtihan etmek istemesindendir. Tarikat mektebindeki sâlik kabz (yaptığımız hatadan dolayı içimizdeki sıkıntı) ve bast (Allah’ın hoşuna giden bir şeyi yapmaktan dolayı içimizde duyduğumuz huzur)un Allah’tan olduğunu bilir.
Tarikat edebi iki kısımdır. Zâhir edebi; şeriat-ı Muhammediye’ye tutunmaktır, iç edeb ise Hakk’ın yaptığında hiçbir yanlış görmemektir. Kur’an-ı Kerîm baştan aşağı edebdir ve edebi telkin edicidir.
|