Dostlarımızdan Geri

Melek - İnsan - Şeytan

Melek - İnsan - Şeytan

Dün gece, Fusus’un Âdem faslını tefekkür etmeye çalıştığım birkaç dakikanın ardından, bu sabah Melek-Âdem-Şeytan kelimelerini söyleyerek uyandım.
Boşuna yaşanmamıştı bu macera ve boşuna anlatılmıyordu bizlere. Bu mümin- kamil insan- kafir üçlüsünün davranış kalıplarıydı.

Melekler, emir ve yasaklara harfiyen uyan, dolayısıyla hata işlemeyen varlıklardı.

İnsan, yasağa uyamamış, hata işlemişti.

Şeytan, yasaklara uymayı öğrenmişti  ancak emre uyamamıştı.

Melekler, bilgiliydi, Âdemoğullarının kan dökücü olabileceğini önceden biliyorlardı. Ancak onları kurtaran, hata işlemelerini önleyen şuydu ki, “Biz senin öğrettiğinden başkasını bilemeyiz” demişlerdi. Dolayısıyla Âdem’in halifeliğini kabul konusundaki tereddütlerini ifade edişleri, bir itiraz değil, bilemedikleri hikmeti talep etmek olmuştu. Secde emrini yerine getirmekte de hiç tereddüt göstermemişlerdi. Göremediğine emir üzerine iman edince, iman ettikleri onlara gösterilmişti Gerçeğe şahadet eden müminlerin ilkleri olmuşlardı.

Şeytan, aynı melekler gibi o güne kadar hiç kusur işlememişti, meleklerden de bilgiliydi. İlmiyle öyle kendinden geçmişti ki, kendisine verilen ilmin ötesinde, ancak bu ilmi verenin bilebileceği hikmeti unutmuştu. Secde edene yine onun verdiği ilimle ; “Sen bana ‘Benden başkasına secde etme’ dedin. Hem ben biliyorum ki topraktan yarattığın bu varlık kan dökecek, hata işleyecek, ben ondan üstünün ve ona secde etmem” mealinde sözler söyleyerek emre karşı gelmişti. Üstelik yine  ilmindeki lâ faile illalah bilgisine dayanarak “Bende bir hata varsa, yapan yaptıran sensin” diyerek suçu Allah’a atfedecek bir savunma yapıyordu. Kendini bilgili sanıyordu ama Allah’ın bir emrini delil getirerek çok farklı gibi görünen ikinci bir emrine karşı geliyordu. İki emri birleyememiş, ikilemiş ve kafirlerin ilki olmuştu.

İnsan, “Yaklaşma” emrinin içerdiği yasağa uyamamıştı. Ancak sorgulandığı sırada “Bilirim yapan yaptıran sensin ancak, ben suçluyum” diyerek irade sahibi olarak yaratılmış bir varlık olduğunu göstermişti. Yine göstermişti ki irade, gerçek irade sahibi önünde hatasını kabul edebilme ve sonucuna razı gelebilme edebiydi.  İrade sahibi tek varlık olduğu için halife seçildiği ispat edilmişti. O varlıkların en kamiliydi, çünkü iki el ile yaratılmıştı. Cemalin olduğu kadar celâlin de tecelli mahalliydi. Güzeli aşikar edecek her çirkinliği ancak onun ve neslinin aynasında görmek mümkündü. Zıttı olmadan o gizli güzellikler aşikar olamazdı ki..

Ve melekler, belki de hazinenin en değerli parçasını; “Rahmetim gazabımı örtmüştür” sözleriyle ifadelendirilen rahmeti, Allah’ın affını ancak Âdem’in aynasında seyredebildikleri hata vasıtasıyla öğrenebilmişlerdi. Hata işlemeyen hiçbir varlık Allah’ın affı nimetinden yararlanamaz ve bu ismi öğrenemezdi.

Belki, insan-ı kamil olanın en ayırt edici özelliği şöyle diyebilmek ve dediğini yapayabilmektir:
Ben de beşerim ve beşer şaşar. Şaşarsam suç bana aittir. Sonuçlarına katlanırım. Bu benim boynumun borcudur.
Beşer olarak yaratılmış herkes hata yapar.Yüce Allah beni affettiyse, bir beşer olarak yaratılmış ben kim, oluyorum ki başkalarını affetmeyeyim ve onların hatalarını yargılayayım.

Ayrıca, yargılayamam, çünkü bilirim ki yapan yaptıran Allah’tır.

Böyle diyebilen ve dediğini de uygulayabilen, “RAHMET KAPISI”  diye adlandırılıp ve Allah’ın halifesi ve devrinin Âdem’i olduğunu ehline aşikar eder.

Meral Hasırcı
İstanbul - 14.11.2007

Haber Grubu
Cemalnur Sargut'un ders, konferans ve televizyon programları ile ilgili duyuruların yapıldığı gruba katılmak için duyurucemalnurorg+subscribe@googlegroups.com adresine boş bir mail gönderebilirsiniz.